Wednesday 19 December 2012

Thir-f*ckin-ty!

(Tüm bir yıl heyecanla beklediğim Aralık ayı geldi de geçiyor ve ben hala buraya bir şeyler yazmamışım! Hemen telafi edelim)

before

Bu yıl ne yazık ki en korktuğum şey gerçekleşiyor ve ben 30 ( yazıyla otuz! ) oluyorum... >.<

Bu seferlik 27 Aralık'tan direk 29'a geçsek, ben de 20lerimi terk etmemiş olsam? Grrrrrrrrr.......!

Tam bir old-fart edasıyla " ama ben hala 21-22'imde hissediyorum?!" diyeceğim, iyice ironiler kraliçesi olacağım...

OFFFFF! 

Şimdi 30 ve üzeri olan okuyucular içlerinden, "amaaan amma abarttı, şımarık şımarık konuşuyo 30 da neymiş?" diyorlardır ve de büyük ihtimal haklılardır ama bu bloga senelerdir içimi döktüğüme göre, bu konudaki anlamsız hassasiyetimi de döksem sorun olmaz herhalde? Döke döke bulamaç yapmışım zaten :)

Neyse efenim, sonuç olarak şu yukarıdaki kıza sorsanız büyüyünce ne olacaksın diye en iyi ihtimalle dansöz derdi... 30 yaşıma geldiğimde bakıyorum da pek bir dansözlüğüm görülmedi bugüne kadar...

after

Üniversite yeni bitti... İş hayatında yıllardır varım ama hep bir yanım öğrenci olduğundan başarısızlıklarımın bahanesi hazırdı, başarılarım ise gerektiğinden daha çok takdir ediliyordu... Biraz şımartıyormuşum kendimi sanırım :)

Şimdi bir kariyer çabası içinde, bir ne yapıyorum ben? sorusu altında, eskisinden daha akıllı belki ama daha az enerjili bir şekilde heyheyleniyorum desem yeridir.

Hayatımdan asla şikayet edemem. Sağlıklıyım, sevdiğim adamla evliyim, maddi bir sıkıntımız yok falan.

Ama henüz istediğim yerde değilim sanki.

Oldum olası bu eksiklik hissini yaşıyorum. Eminim herkes yaşıyordur. Özellikle 10lu ve 20li yaşlarda hani istediğin her şeyi yapabileceğine inanırsın ya. Şu yaşıma kadar hiç birazcık da olsa geç kaldığımı düşünmemiştim. 

Korkutucu.

Neyse.

Çok da dibe dalmayacağım, merak etmeyin.

Hem 30lu yaşlar için bir kadının en güzel yaşları derler, değil mi? ^_^ Madem kaçış yok, ben de bu klişelerin arkasına koşup keyfini çıkarayım o zaman!



cheers.


nora



Sunday 23 September 2012

Ne var ne yok?! Kedüsler // special edition (=^.^=)



Evet suçluyum yine.

Arayı çok açtım.

Her zamanki gibi.

^_^

Bu özür faslını hızlıca geçiyorum zira yüzüm kalmadı =)

Kendimi affettirmek için 10 dakikada bi video hazırladım sizlere ^_^ Bu da yeni seri olacak üşenmezsem! Masaüstü Saçmalıkları!

Bilgisayar başında otururken kucağımdan kedi eksik olmuyor tahmin edersiniz ki... Bu da her gün ayrı macera demek... Ben de kaydetmeye başladım bu maceraları =)

 Pazar gününüzü Mumuk Efendi şenlendirsin bakalım!



Şapşik ya!


Efenim iş güç derken zaman nasıl geçiyor anlamadım. İrili ufaklı bir şeyler yapıyorum, kocik websitemi açmadan paylaşmak istemiyorum ama :/ O yüzden şikayeti/sitemi olan varsa kendisine bildirsin lütfen. ( Hooop sıyrıldık )

Evdeki kedi sayısını artık telafuz edemiyorum iki basamaklı sayılara geçtiğimizden beri. Torunlarımdan birine süper bir yuva bulduk ama diğerleri kaldılar başımıza! Bu arada bir tane de minnak mı minnak bir bebik kurtarmıştık şöyle bir tip;



Onu da Ankara'ya götürdük, yeni evine, üvey kardeşine alışabilirse şahane olacak.

Bizim torunlar da baya büyüdü ve şu an en çirkin dönemlerini yaşıyorlar... Bir kaç aya kalmaz tosunlaşırlar kuzucuklarım...






Torunlar, anneleri Sushi ve mecburen Sissy'yi ( hanfendi kendini süt anne ilan ettiğinden beri yavruların manyağı oldu! Bir dakika ayrı kalamıyor!) gündüzleri evin bahçesine salmaya başladık... Benim için büyük cesaret açıkçası ama ev artık yaşanılabilirlikten çıktığı için mecbur kaldık. Açıkçası onlar zaten bayıla bayıla çıkıyorlar, hatta ben içeride tutmakta oldukça zorlanıyordum diyebilirim... Şimdilik evden pek uzaklaşmıyorlar ama kedi milletini iyi tanıdığımdan bunun asla garantisi olmadığını biliyorum... Neyse ki oturduğumuz site genel anlamda hayvansever, herkesin köpeği kedisi var, sokaktakiler bile dobi dobi, dandik mama alırsan beğenmiyorlar falan. O yüzden içim bir nebze de olsa rahat. Şimdilik geceleri soğuk oluyor diye içeri alıyorum (gıcık oluyor tipsizler) ama en kısa zamanda bahçede onlara korunaklı bir yer yapalım diyoruz... Çünkü biliyorum bir kaç ay sonra toplayamicam zillileri her gece her gece... Du bakalım...


Geçen gün sitenin köftecisinin önünden geçiyordum bir tosuncuk gördüm ve dükkanın sahibinden öğrendim ki kendisi 4 senedir orda yaşıyormuş... Benim evdekilerden mutlu ve şişman görünüyordu ^_^

Bir maceraya atıldık bakalım...


Ha tabii bu arada evini açmak isteyen olursa elbette ki en iyisi o olur... Ama artık o kadar eminim ki tekir oldukları için yuva bulamayacaklarına... İnanır mısınız bana hala "Nana'yı vermeyi düşünür müsün?" diye soran var! Yuh artık! Sırf siyam diye... Bilmiyolar ki en problemli, depresyona meyilli, hassas kedimiz o... Üstelik kaç sene olmuş bizimle yaşıyor, ben o hayvanı niye ayırayım yuvasından? Niye vereyim ben çocuğumu? Saçma sapan işler... Neyse sinirlenmicim...


Videoydu, yazıydı derken sabahı bulduk bu arada... :S Yarın da çok işim var... Bu aralar çok yoğunum ama hiç şikayetçi değilim açıkçası... Okul bittiğinden beri boş geçen 1 dakika bile rahatsız eder oldu beni... Yeni mezun kafası herhalde...

Neyse.

Bi gecede iki ayrı posta hazırladım artık affetmişsinizdir beni? ^_^



peace.


nora



Ehliyet Macerası!






Bir kaç ay önce ehliyet kursuna yazılmıştım yüzyıllık inadı bırakıp çünkü artık özellikle çekime gitmek/gelmek işkence olmaya başlamıştı sırtımdaki yüklerle vs. Kursun derslerine gidememiştim, etrafımdaki herkes de "amaaaaaaan son gece bi bak eski sorulara geçersin yeaaa çogh kolaaay!" dediği için de teorik dersleri çok ciddiye almamıştım açıkçası... Ta ki son gece gerçekten de sorulara bakana kadar... Ben zannediyorum "Arabanın ön panelindeki simit şeklinde olan, tekerlekleri döndürmeye yarayan alet nedir?" gibi sorular olacak, ben de totomla gülerek "meh mehh tireksiyon tabii ki!" diye yanıtlayacağım... Anaaaammm son gece bi gördüm soruları dedim ehliyet kursuna yazılacağıma Urduca kursuna yazılsaymışım!

Hayatım boyunca bir otomobil ile aramdaki en samimi ilişki en fazla sağ koltukta oturup radyo kanalını değiştirmek olduğundan mıdır nedir, tutuştum son gece... Youtube'dan motorla ilgili dersleri dinliyorum notlar alıyorum... Gece olmuş 3, ben olmuşum krank mili, piston, buji.... 

Bi ara sıkıldım, moralim düzelsin diye, ilk yardım testini çözeyim dedim... Çözmez olaydım! Fark ettim ki eğer başınıza bir iş gelecekse, dua edin yanınızdaki ben olmayayım!!! Bi şekilde kolunuz falan kırılsa benim sayemde bitkisel hayata girebilirmişsiniz, o kadar söyleyeyim!

Eeee trafik bölümüne ne demeli? 30 senelik yaya tecrübem var! Bravo bana! Kırmızıda durulup yeşilde geçildiğini öğrenmişim bi tek! 

Gecenin sonunda "ben bu kafayla bu yaşa kadar iyi gelmişim" dedim... =)

Bir saatlik bir uykuyla gittim sınava... 

Mezuniyetin ardından herhalde beni bir daha çocuğunu yolcu eder gibi sınava bırakmayacağını sanan koci götürdü tabii ki beni =) Hatta sınav bitene kadar oturup okulun bahçesinde de bekledi =) Umut dünyası işte, bu şoförlük günleri bitsin diye son çırpınışlar onunki de... ^____^

Sınavdan çıktım, bişiler yaptım orası kesin ama hala o "çogh kolay yeeaaaa!" diyen insanlara olan sinirim geçmemiş...

Neyse çok uzattım...

Düne kadar diyordum ki Ekim sonu bi daha girerim artık napalım...

Neyse ki gerek kalmadı =) Geçmişim çok şükür hepsinden... :) Aralarında çok zor sorular olsa da her bölümden 70 almak yetiyormuş... ( Motoru 90'la geçmişim yalnız, nasıl azim yaptıysam son gece! )  ^_^

Ama benden size tavsiye, sınavı o kadar da hafife almayın! En azından bi 3-5 gün çalışın ya da kursun derslerine gidin ki benim döktüğüm terleri dökmeyin! =)

Bu aralar da direksiyon derslerine gidiyorum bakalım, haftaya da onun sınavı var :S İnşallah beceririm! Araba kullanmak da inanılmaz zevkliymiş yahu! Şimdilik doksan yaşında nineler gibi olsam da sevdim açıkçası bu işi!

Ancak fark ettim ki yaş büyüdükçe insanın canı kıymete biniyor, eskiden olsa deli cesareti olurdu, kendime gereğinden fazla güvenirdim ama şimdi biraz çekiniyorum doğrusu... :/ Bol pratikle rampaların ustası olmayı planlıyorum, hele şu ehliyeti bir alayım! ^O^

Var mı aranızda benim gibi anlamsızca bu ehliyet alma işini erteleyen? Hımmm?



cheers.


nora



Wednesday 8 August 2012

New Blank Page.



Hiyaaaa ahali!!!

Kişisel bir çalışmayla karşılayayım sizleri (yazar burada yukarıdaki fotoğrafı kastediyor) Tanıştırayım; Fotoğraf dünyasında adı Jonathan Livingstone olmayan tek martıdır kendisi.

Ölmedim, hayattayım! Bir sürü şey birikti yine anlatacak, bir sürü şey de bayatladı açıkçası... :/

En azından mezuniyetten bahsedip kaçayım bugünlük =)



Veeeeee sonunda mezun oldum! İnanılır gibi değil! Hatta o kadar inanılır gibi değil belli ki, mezuniyet törenime eşim, annem, babam, ablam, yeğenim, kayınvalidem, kayınpederim herkes geldi emin olmak için! Ahahahahaa =)


Bir hafta sonrasında da balomuz vardı... Kampüsün girişindeki Aslanceğiz anlar halimizi, giderayak onunla da fotomu çektirdim ^_^


Okulun bahçesinde gerçekleşen balo cidden çok şık ve güzel hazırlanmıştı... Şaşırdığımı itiraf etmeliyim! Davetli öğrenci kankilerimin de her biri Oscar galasına gider gibiydi vallahi ^_^






Bir maceranın daha sonuna gelmiş oldum böylelikle...

Emeği geçen herkese buradan da teşekkür edeyim =) Başta Wikipedia ve Apple olmak üzere... Ahahahahahahaha ^_^ Şaka la şaka, henüz diplomayı vermediler, sakata gelmeyelim =)

Şimdilik bu kadar ama arayı açmadan diğer havadisleri de yazicim bir an önce...

peace out!

nora

Wednesday 20 June 2012

Campus Galatasaray!



Hola millet!!!

Hani geçenlerde "beni çok heyecanlandıran ama henüz açıklayamayacağım bir proje"den bahsediyordum ya? Hah! İşte o proje artık bitti ve ben gururla sunuyorum sizlere... ^_^

Bir kaç gün içerisinde mezunu olacağım caaanım okulumun bir "oyun kulübü" var dünya tatlısı Aslan Evrim hocamın liderliğinde... Ve bu kulüp sadece oturup oyun oynamıyor düşünülenin aksine!

Bu yıl arı gibi çalışıp okulumuzun kuruluşunun 20. yılı şerefine, sıfırdan bir oyun yaratıyorlar !!! Özetlemem gerekirse, oyun Galatasaray Üniversitesi kampüsünde geçiyor ve dört kişiyle oynanıyor... Amacınız öğrencilerinizi mezun etmek!!! Süper fikir değil mi? ^_^

Oyunun içerisinde bir de Galatasaray Lisesi versiyonu mevcut... :)

Ben de bu süpersonik projenin fotoğraf kısmından sorumluyum ^_^ Oyunun içerisindeki kartların üzerinde yer alan sahneleri geçtiğimiz aylarda dişimizi tırnağımıza takarak ve çoook eğlenerek çektik... Yani kutunun içerisinde gördüğünüz tüm fotolar bana ait, ne güzel bir duygudur bu!



Oyunun lansmanı geçtiğimiz Cuma, Fransız Sarayı'nda, Fransız Büyükelçisi'nin bize özel verdiği davetle yapıldı. Bu vesileyle Fransız Sarayı'nı da ziyaret etmiş olduk ^_^

Bugünki Cumhuriyet Gazetesi'nde de Mine Kırıkkanat yazısında yer vermiş oyunumuza. Üstelik benim adım da GSU mezunu fotoğrafçı olarak geçiyor... ^_^ *ağızkulaklarda**şımar**şımar**sırıt* Okumak isterseniz buyrun efendim, buraya tıkkkk!!!

Dün ise oyunun tanıtım fotoğraflarını çekmekle meşguldum... Çok zor şartlar altında çalıştığımı belirtmeliyim (=^_^=) Bakınız;


Şımarık Nana aman vermedi bütün gün ^_^

Campus Galatasaray çok yakında piyasada olacak. İnanır mısınız ben de henüz hiç oynamadım =) Tüm kartları ezbere biliyorum ama! hehehe =)

Açıkçası tam da mezun olduğum yıl, böyle bir projede benim de tuzumun bulunması inanılmaz hoşuma gitti... Bir iz bırakmış gibi hissediyorum kendimi =)

Tamam tamam çok şımardım...^O^ Susmadan önce son kez, başta hocam Aslan Evrim olmak üzere emeği geçen herkese buradan da kocaman bir teşekkür edeyim!!!




cheers!


nora





NOT: Bu arada torunlarım, mezuniyet, balo gibi konularda yazacaklarım var, arayı açmadan onlar için de bir posta hazırlayacağım!


Tuesday 29 May 2012

Ne Var Ne Yok?!

Hallo millet!

Ne var, ne yok onları yazmaya geldim.


Bugün resmen hayatımın son final dönemine girdim. Kendimden bu kadar emin "son" diyebiliyorum çünkü ne yalan söyleyeyim, bu yaştan sonra artık Harvard'dan dahi gelseler, gel bi de bizde oku, üstüne para vereceğiz deseler benim vereceğim tepki açık ve net olarak "Olum bak git!" olur ^_^ ( Bu espriyi yapmayanı dövüyolar da bu aralar! Mih mih ^____^)


Finallerin can sıkıcılığının yanında çoook süper bir projeyle ilgilenmekteyim bu aralar! Şu an ne yazık ki paylaşamıyorum ama ticari bir iş değil, onun ipucunu vereyim... Zamanı gelince hiç vakit kaybetmeden buradan da paylaşacağım söz!





Bu arada websitemin yapımı uzadığı için ( hain koca! ) ve fotoğraflar elimde biriktiği için ve eski facebook sayfamın adını değiştiremediğimden, bir cinnet anında yeni bir sayfa açtım! Henüz çok fazla bir şey yok  ama yavaş yavaş ekliyorum, takip ederseniz çoooook mutlu olurum! Linki de verelim,

Nora Jartan Facebook Sahifesi :P Tıkk & Like plizz!!!


Tüm bunların dışında, cici arkadaşım Melikoşumla gaza gelip aldığımız etamin malzemelerini değerlendirmeye çalışıyorum fırsat buldukça... Kendisi 2 gün sonra elindekileri bitirmeyi başardı ancak benimki sürünmeye devam ediyor... :/ Elbet bitecek.. Bitince çok güzel olacak ama ^_^ Örnek, Cross Stitch dergisinden, Enhar sayesinde haberim olmuştu böyle bir derginin varlığından... İnanılmaz güzel modeller var... Sanırım bazı kitapçılarda mevcut bu dergi ama ben Ipad versiyonunu kullanıyorum... 2.99 gibi bir ücreti var her sayının. Her bir kuruşuna değer! Etamin / Cross Stitch severlere duyurulur!


Torunlarıma gelince ^_^ Yeminle ömrüm uzadı bu bızdıkların tatlılıkları sayesinde!!! Gerçekten anlatılması çok zor, tekrar ediyorum, görmeniz lazım!!! Düne kadar Sushi yanlarından ayrılmamak için sepetten çıkmıyordu, ben de yanlarına yaptım bi yatak (yer yatağı stayla!), kociyle dönüşümlü kızımızı doyurduk, ettik, sıkılmasın diye vakit geçirdik yanında =)


Bebişler inanılmaz hızlı büyüyorlar! 2 gün önce esnemeyi öğrendiler *cuteness level 25000!* ve şimdi zırt pırt esniyorlar =) Ağızlarında tek bir dişleri bile olmadığı için çok komik görünüyorlar =) Son bir kaç gündür çok yoğundum çekemedim yeni fotolarını ama o hallerini mutlaka size göstericem ^_^

Yukarıdaki fotoyu 3. ya da 4. gün çektim, şimdi biraz daha kediye benzemeye başladılar, fare formundan çıkıp =) Hatta tüyler pofurmaya bile başladı! Anneleri tüm gün yalıyor, temizliyor, emziriyor... Aslan kızım benim... Ama hala sürünerek ilerliyorlar ve gözleri henüz açılmadı hiçbirinin =)


İyi ki caaaanım eski evimizi bırakıp bahçeli diye bu eve taşındık! Bu sene yaz mevsiminin de gelmeyeceği tuttu!!! :/ Arada güneş yüzünü gösterirse atıyoruz kendimizi dışarı... Onun dışında Zeus Bey'in dev tuvaleti işlevinde güzelim bahçe... 

Madem bu yıl yaz gelmiyor, ben de bu sene rejime girmiyorum o zaman kardeşim! *atar**atar* Bir büyükbaş edasıyla ne bulursam yiyorum! Hıh!


------------------


Tam bir ortaya karışık posta oldu bu kez... Daha fazla uzatmayayım... Eurovision'la ilgili düşüncelerimi de bir sonraki postaya saklayayım! ^_^


Eeeee izlediniz mi Cumartesi gecesi milli mücadelemiz olan Örovizyonu? =) 



Peace.


nora




Wednesday 23 May 2012

Sushi anne oldu! Cute overload!


Uzun uzun yazacak kadar fazla vaktim yok ama dünki maceramızı özetlemeye çalışayım ^_^


Dün sabah Sushi kuzum beni oturduğum yerden zorla kaldırarak viyaklaya viyaklaya onun için hazırladığım doğum yatağına götürdü... Bir süre zorla kendini sevdirdi torlaya torlaya... Yorulup karşısındaki kanepeye oturmaya kalktığımda yıktı ortalığı; "hayır şu an beni sevmek zorundasın!" şeklinde =) Hatırlarsanız haftalar öncesinde hazırlamıştım o yatağı evin az kullanılan bir odasında... Benim için sorun değildi açıkçası, evin istediği köşesinde doğurabilirdi ama orayı hazırlamamın sebebi kapısını kapatıp diğer canavar kedüşlerden rahatça ayrı tutabilmekti.

Kızım normalde de kucağıma gelir (Akın'a hiç gitmez mihihih) ama dün bi sapık gibi ilgi isteyince dedim galiba bebikler geliyor =) 



Hemen odadaki kumu temizledim, ortalığı sildim, temiz havlular vs. ayarladım ve kızımı sevmeye devam ettim... Ufaktan kasılma benzeri şeyler de görmeye başlayınca veterinerimizi aradım, son tüyoları da aldıktan sonra artık hazırdım ^_^ ( bana ne oluyorsa, sanki ben doğuracaktım) 


İlk bebekte biraz panik oldu kızım, ne olduğunu pek anlamadı, kasılmalarda itme işini yarım yamalak yaptı... Ben de bebişi kese içinde görebildiğimden süre tutmaya başladım, Çünkü bebiş göründükten sonra 15-20 dakika içerisinde dışarı çıkmış olması gerekiyor, yoksa oksijen alamadığından sıkıntı olabiliyor. Özellikle hiç müdahale etmemeye çalıştım, hatta biraz uzaklaştım ki rahat etsin Sushi ama benim sevgi böceği kızım yanında istedi beni, açtı karnını okşayayım diye... Karnını sevdire sevdire tek bir miyav sesi dahi çıkarmadan doğurdu ilk bebeğini <3


Büyük bir titizlikle temizledi bebeğini, önce ağzını burnunu yaladı rahat nefes alabilsin diye... Sonra da tüm tüylerini yaladı kurutmak için... Resmen bir kez daha hayran kaldım kedi milletine... O kadar büyülü anlardı ki...

Bir saat kadar sonra tekrar kasılmalar başladı... Bu kez rahattı Sushi, ilkinin şokunu atlatmıştı ^_^ Kasılmalar artınca ikinci bebeği çıkarmak için azıcık uzaklaştı ilk yavrudan... Huysuz bızdık kıyameti koparınca panik oldu bizimki de, yarısı çıkmış ikinciyi unutup ilkini yalamaya başladı... İkinci de arkasında kesenin içinde kaldı öylece... Onu azıcık çekip keseyi patlatmak zorunda kaldım. Hemen döndü ve onu temizlemeye başladı neyse ki...


Diğer yavrularda ise hiç bir sıkıntı yaşamadık... Tabiri caizse "çatır çatır" doğurdu kızım... Gıkı bile çıkmadan... Akşam 7-7.30'a kadar sürdü doğum... Hep tortor, sakin sakin kavuştu bebeklerine... Ben de gurur duydum yavrumla ^_^


Yavrulara gelince... Yemin ederim aklımı yitirmek üzereyim... Böyle bir tatlılık o-la-maz!!! Fotolarda büyükmiş gibi çıkıyorlar, gözlerinizle görseniz siz de çıldırırsınız =) O kadar minik ve narinler ki, insan bakmaya kıyamıyor... Yürümeyi geçtim henüz kafalarını bile dik tutamıyorlar ama bir meme savaşı var görmeniz lazım ^_^ 

Bir kez daha içim parçalandı Sushi kadar şanslı olmayan, bu mucizeyi dışarıda berbat koşullarda yaşamak zorunda kalan yavrular için... Bizim gücümüz yettiği müddetçe çocuklarımız hep güvende olacak, karınları tok olacak... Diğerleri içinse, kapımızın önünde de hep bir kap mama, bir kap su ve hatta bir kap süt olacak... Ama yine de gözümüzün görmediği ulaşamadığımız canlar için içimizde bir burukluk... Ne fena bir şey...

"Your argument is invalid." pozu vermiş bızdık ^_^

Sonuç olarak toplamda 5 adet torunumuz oldu, cörk cörk annelerini emiyorlar... Şu an için hepsinin sağlık durumu iyi görünüyor... Umarım böyle de gider...

2 ay kadar anne sütüyle beslenecekler, sonrasında onları en az bizim kadar sevecek yuvalar bulmamız lazım! Yoksa düşünürseniz 5 kedimiz varken bir anda populasyon iki katına çıktı ^_^ 

Şu anda evde 10 kedi var :O Whaaaaaaaaaaaat???!!! 

Böyle yüksek sesle söyleyince çok garip geliyor =) 




Wednesday 16 May 2012

I've been Hesionized!

Kankilerin kankisi Hesionka'mın kendi blogunda fotoğraf kaydırmalı götürgeç şeyini gördüğüm an (blogun üst kısmında değişen fotoğraflardan bahsediyorum) kendisine koştum tabii ki viyaklayarak ve de *puppy eyes* halimi bürünerek... ^_^

Yazık kuzum da gecenin köründe bana tarif ederek yaptırmaya çalıştı ama tabii ki beceremedim =) HTML zımbırtısı, kodlar vs. latinceden farksız benim için! O gece biraz daha kassam ya bloggerı çökertecektik ya da kendi totomda dönecekti fotoğraflar ^_^

Neyse, bir kaç gün sonra blogumu Hesişkomun sihirli parmaklarına bıraktım ve ta-daaa!!! Benim de kaydırmaçım oldu!!!

Şimdilik fotoğrafları değiştirmeyi öğrenemediğimden bu fotolarla idare edin.. En kısa zamanda marifetli arkadaşımı bir köşede kıstırıp öğreneceğim söz! ^O^

Ben de kendisine teşekkür hediyesi olarak bu fotosunu yolluyorum burdan! İzmir gezimiz sırasında Çeşme'de çekmiştik sanırım, unutmuştur bile çünkü hala o geziyi yazmadım ben kaç sene oldu! YUH bana! Artık Flashback Friday kategorisinde yazarım bi ara mih mih =)

Öhömm, neyse... Voila!


<3

cheers!

nora

Friday 11 May 2012

Flashback Friday!

Hello millet!

Bu haftaki Flashback Friday bölümünün konuğu yine BEN. Hep ben, ben, ben BEN! Mehueheuhe ruh hastası bir imaj çizdim sanırım =) Ama kişisel bir blog olması sebebiyle bir şekilde zaten hep kendimden bahsediyorum değil mi?

Oh yeah. 

Çok fazla zevzeklik yapmadan sizi 6-7 yıl öncesine götürüyorum. 

İzmir'den ayrılmadan önce, Kordon'da son içişler...


Biraz depresif bir dönemimdi, itiraf etmeliyim...


Hatta yanlış hatırlamıyorsam bu fotoğrafların çekildiği gece karar vermiştim İzmir'i terk etmeye...

Belki de bu fotoğrafları görmek bana o anları hatırlattı, emin olamadım şimdi...


İçince şebeklikte sınır tanımayan genç Nora'ya burdan sesleniyorum, "Kızım madem böyle saçma hallere giriyorsun, bari fotoğraf çektirme! " =)

Bir de şimdiki zaman Nora'sına sesleneyim; "Kızım madem böyle fotoğraflar çektiriyorsun, bari bloguna girme!!! " ^_^

Siz 10 yıl genç halinize seslenseydiniz ne derdiniz? ^_^

Cheers.

Nora


Sunday 6 May 2012

Beklemedeyiz.


Kızımın doğum yatağı da dahil olmak üzere her şeyi hazırladım. 

Ya da en azından öyle zannediyorum ^_^

Benim için de yeni bir tecrübe olacak. Umarım her şey yolunda gider.

2011 "baby boom"una yetişemesek de en az onun kadar bereketli olan 2012'de torun sahibi olacağız gibi görünüyor =)





İnsan sabırsızlanıyor... Bazen "Hadi kızım bu gece doğur artık" derken yakalıyorum kendimi... Bana ne oluyorsa... 

Göbek kocaman dolanıyor bizimki hala... Ama hissediyorum çok vakit kalmadı... 


Bize bol şans dileyin olur mu?



cheers.


nora

Thursday 3 May 2012

Çılgın Gençlik!







Size göre bu fotoğrafta bir gariplik olmayabilir.


"İnsanlar yüzüyor ne var bunda?" diyebilirsiniz...


Ama bir sorun bakalım bu insanlar nerede yüzüyor? :O





 Ortaköy'ün göbeğinde!!! Whaaaaaat???

Geçen gün okuldayken yandaki lisenin (Kabataş Erkek Lisesi oluyor yamulmuyorsam) yanık gençleri attılar kendilerini boğaza! Hava güneşli gibi dursa da bizim totomuz donuyordu o gün kantinde otururken... Nasıl bir sıcakkanlılıksa, hiç de üşüyor gibi durmuyorlardı... Bense onlara bakıp daha da çok üşüdüm o ayrı ^_^


"Bilmemkim karşıyaaaa!!!" tezahüratları eşliğinde şu arkadaş bi an için gaza bile geldi! Bıraksanız Üsküdar'dan çıkacak adam! 

Hayır manyak da bir akıntı vardı o gün... :S




 Yalnız itiraf etmeliyim, şöyle bir okuyayım dedim yazdıklarımı... Resmen yaşlı postası olmuş he! "Bu gençlik de bik bik bik...!" demek istemedim halbuki ^_^ 


Sadece çok garip bir anı paylaşayım dedim =) Hayır, bizim okulun kantininde de şaka konseptli birbirini denize atan insanlar gördüm kaç kere okul hayatım boyunca ama denize düşen "Annaaaaağğğğğğmmmmmm!" diye bir ses çıkardıktan sonra arkadaşları tarafından itinayla anında yukarı çekiliyordu... ^_^ Bu kadar keyifle yüzeni bizim okuldan çıkmadı vallahi =)


Aslında ne yalan söyleyeyim, bi 10 sene öncesi olsa... Deli zamanlarım... *insert old fart here* Ben de mezun olmadan bi kez atardım kendimi boğaza gibime geliyor =) Ama şimdi zilyon dolar verseler ayağımı sokmak yemez! Romatizma falan.. Ohhhooo bizden geçmiş... Meheuheuehue =)



Peki söyleyin bakalım, gerekli koşullar hazırlansa ( yeterince gaz verilse yani ya da para eheheh ) siz atar mıydınız kendinizi boğazın serin sularına?



Cheers.


Nora.



NOT: Bu arada eski template'ime yakın bişiler ayarlayabildim.. En azından çocuklarımın fotoları gadgetlar falan geri geldi... Ama hiçbiriniz yardım etmediniz kendi kendime çözdüm! Hıhhh! 

Monday 30 April 2012

B*ku Yidik!


Boku yidik sayın seyirciler!

Bizim 5 nolu kedüşümüz Sushi Hanım kızımız yeni evimize ilk taşındığımız günlerde acemiliğimizden faydalanıp bahçeye kaçmıştı...

2-3 saat sonra ancak bulup yakalayabilmiştik, bir kaç ev ötede...

İşte o 2-3 saat içinde mahallenin aşufteliğini yapmış ve çiftleşmiş bizimki!

Ve şimdi hamile!!! ^O^

Normalde biliyorsunuz, bütün kedüşlerimizi kısırlaştıran sorumlu ebeveynleriz ama bu bızdığın yaşı henüz küçük diye (8. aydan sonra genelde kısırlaştırıyoruz) ve kendisi de pek bir minyon olduğundan Mayıs gibi düşünüyorduk ameliyatını... :(

İyi de sürekli alt alta üstüste yaşadığımız bi kedüşün hamile olduğunu biz nasıl anlamadık?





Genel olarak kedilerin hamile olup olmadığının ilk belirtisi göğüs uçlarının şişmesi ve kızarması. Karnın belirgin bir biçimde büyümesi ise hamileliğin son 10-15 gününe tekabül ediyormuş!

Paranoyak bir crazy cat lady olarak, bu bızdığın bir kaç saatlik kaçamağından sonra şüphelendim elbette çiftleşmiş olabileceğinden.. Zırt-pırt muayene ediyordum kendi çapımda... Ama göğüslerde zerre bir şişlik ya da pembeleşme yoktu... Bir oh çekip devam ediyordum tasasız dertsiz hayatıma... 

Ancak geçen hafta kuzumu kucağıma aldığımda göbeğinin büyüklüğü dikkatimi çekince, eyvah! dedim... O haftasonu hemen veterinerimize gittik ve aldık "mutlu" haberi... Üstelik çok geç kaldığımız için, bebeklerin alınması da mümkün değildi.. 

Siz de biliyorsunuz, bizim kafamız "sokaklarda bi sürü yardıma muhtaç bebe varken, kendi çocuklarımızı çoğaltmamalıyız" şeklinde çalışıyor... Ama bu kez korktuğumuz başımıza geldi resmen.. 

:(

Evdeki nüfusumuz 5 kedüş 1 kopiş... Yani yavrulara yuva bulmak zo-run-da-yım!!!

Hani şöyle 2-3 tane doğursa yine bir şekilde yuva bulunur da... 6-7 tane doğurursa ne yaparız bilmiyoruz! *panik**panik**panik*

Özet olarak boku yidik gönül tostları... 

Veterinerimiz iyi beslenen tekirlerin daha çok sayıda yavruladığını söyledi... 

Sizce kaç tane doğuracak Sushiko? Yorumlarda tahminleri bekliyorum! 

Bahisleri açalım =)



Cheers!


nora



Wednesday 25 April 2012

Ooops!!! Aydiditegen!


Blogger'ın yeni arayüzüne geçmesiyle başladı her şey... Rahat battı bana...Şöyle bir kurcalayım dedim.. 
Demez olaydım!

Eski şablonum gitti bu gudik şey kaldı... Blogumun sağ tarafındaki çocuklarımın fotoğrafları ve tepedeki bannerımın yerinde yeller esiyor!!!

Eski şablonumu da hatırlamıyorum... 

Kurcaladım kurcaladım beceremedim >.<

Sağa sola danışıp düzeltene kadar idare edin beni olmaz mı?

Ha bi bilen varsa bu yeni "dinamik" şablonlara header/banner koymayı, bi yorum bıraksın, 40 yıl kölesi olurum o ayrı!!!

HELP!

nora

Saturday 21 April 2012

Flashback Friday!

Efendim gönül isterki Cuma gününe özel köşemizi Cuma günü yazayım siz de yine Cuma günü okuyun... Ama beni az çok tanıdınız... Her yere her daim geç kalan biriyim... Bloga neden geç kalmayayım, değil mi?

Neyse, ben henüz uyumadığım için bana hala Cuma gecesi... Sorun yok.. Bekleme yapmayalım, devam edelim..

İstediğim fotoları henüz tarayıcıdan geçiremediğimden,  yine uzak bir geçmişe gidemiyoruz...


Sene 2008...

4 yıl kadar önce...

Karşınızda bu haftaki FLASHBACK FRIDAY! konuğumuz :


Blogumun ilk takipçileri bizzat şahit oldular Mumuk'u bulma ve iyileştirme sürecimize... Hatta onlar bu fotolara aşinalar aslında...

Bilmeyenler için özet geçeyim... Mumuk'u soğuk bir günde apartmanın duvarında buldum. 10 günlük kadardı ama buna rağmen boynunda iyileşmiş bir yarası ile üst ve alt solunum yolu enfeksiyonu vardı. Fotolardaki sümüklü burun ve çarpık gözlerin sebebi bu enfeksiyon...

Bulduğumuzda o kadar minikti ki veteriner pire damlası yapmadı çok küçük olduğu için... Bir süre pireli haliyle yaşadık beraber ^_^ ( merak etmeyin insanlara geçmiyor, atlasa zıplasa bi şekilde üstünüze çıksa da sizin vücut sıcaklığınız yetmiyor pirelerin hayatta kalmasına, o yüzden çok da sorun değildi ) Zaten o aylarda bizim tek derdimiz bu bıcırığı yaşatmaktı... Veterinerin lafı "iyi bakılırsa belki yaşar" olmuştu çünkü...

Neyse uzatmayayım, el bebek gül bebek baktık ve şu an tam bir tosuncuk kendisi bildiğiniz gibi...

Ancak eski fotoğraflarına baktığımda gözlerim doluyor resmen...


Özellikle gözlerinin durumu ilk zamanlar çok kötüydü... Bildiğiniz iltihap akıyordu sürekli... Uyuduğu zaman iltihaptan göz kapakları yapışıyordu.. Her uyandığında ıslak pamuklarla temizliyorduk açabilsin gözlerini diye... :(


Bu fotoda artık biraz biraz iyileşmiş gözler... Yavrumun burnu da tıkalı olduğundan ağzı açık uyuyordu genelde :( Aslında çok kötü fotoğrafları var ama o kadarını koymak istemedim buraya... Biraz daha iyileştiği dönemi paylaşayım dedim...





Uzun süre biberonla besledik tosbağayı... Açıkınca boynumuza tırmanıp "viiiyyykkkk" diye bir ses çıkarırdı =) Hemen maması hazırlanır gobiş doldurulurdu =)


O zamanlar manyaklar gibi WoW oynadığımız zamanlar ^_^ Haliyle anormal ısınan bilgisayarın üstüne her kedüş gibi bizim kuduruk da bayılıyordu yatmaya... ^_____^

Mumuk'un kendisi büyüdü kocaman oldu ama davranışları hiç değişmedi... hala bebek sanıyor kendini... Çok mu şımarttık nedir? =) Diğer kedüşlerimiz öyle değil mesela, büyüdükçe sakinleştiler, olgunlaştılar... Mumuk şapşiriği ise hep aynı kuduruk! Ha bir de benim tosuncuk oğlum pek bir gevezedir! Miyavlamaz ama marrrmurrr bir şeyler anlatır genelde... ^_^

Ailem, arkadaşlarım herkes "Ama Mumuk bi başka!" diye başlayan cümleler kurar hep =) Halbuki tip olarak da en sıradan tekir tipine sahip... Sanırım "şeytan tüyü" dedikleri şey var kudurukta!




Pawz.


nora